Retina Hakkında Genel Bilgi
Göz küresini dıştan içe doğru 3 tabaka halinde inceleyebiliriz; önde kornea ve skleradan oluşan koruyucu tabaka, ortada iris, silier cisim ve koroidden oluşan damarsal tabaka, en içte ise retina ve vitreustan oluşan sinirsel tabaka. Göz küresinin iç kısmını vitreus tabakası doldurmakta olup retina tabakası ise göz küresinin iç yüzeyini kaplamaktadır (Resim 1).

Resim 1. Normal göz anatomisi
Vitreus tabakası jöle benzeri ve saydam bir yapıya sahip olup büyük oranda su ve az oranda bağ doku elemanlarından oluşmaktadır. Retina adı verilen ağ tabaka, görme eylemini oluşturan tabakadır (Resim 2). Işık demeti retina tabakası üzerinde odaklandığında, retina tabakasındaki hücreler algıladıkları ışık demeti ile uyarılarak bir dizi kimyasal tepkime gerçekleştirirler. Böylece retina tabakası ışık enerjisinden, elektriksel uyarı oluşturur. Oluşan bu uyarı retina tabakasından görme sinirine (optik sinir) ve beynimize iletilir. Retina tabakasında retina dokusunu besleyen kan damarları, sarı nokta (makula) ve görme siniri (optik sinir) bulunmaktadır. Makula bölgesi, retinanın hücrelerden en yoğun bölgesi olup, keskin ve kaliteli görmemizi sağlayan retina alanı olmaktadır.

Resim 2. Normal retina anatomisi.
Diabetik Retinopati
Şeker hastalığı (Diabetes mellitus) ergenlikte başlayan Tip 1 ve erişkinlikte başlayan Tip 2 şeker hastalığı olarak iki gruba ayrılmaktadır. Tip 1 hastalarda sadece insulin iğne tedavisi ile kan şekeri azaltılabilirken, tip 2 hastalarda diet, ağızdan ilaç tedavisi ve/veya insulin tedavisi ile kan şekeri kontrol edilmektedir. Günümüzde ülkemizde ve dünyada önlenebilir körlüğün en sık nedenlerinden biri şeker hastalığı (diabetes mellitus) nedeniyle gelişen ağ tabaka hastalıklarıdır (diabetik retinopati).
Diabetik retinopatiye bağlı gelişen körlükler erken tanı, tedavi ve sık takipler ile büyük ölçüde önlenebilmektedir. Ancak ne yazık ki ülkemizde büyük bir diabetik hasta populasyonu olmasına rağmen halen retinopatili olguların çoğu geç dönemde göz hekimlerine başvurmaktadır. Diabetik retinopati, gözün retina adını verdiğimiz ağ tabakasında küçük damarların etkilenmesi ile başlamaktadır. Genellikle her iki gözde birlikte tutulum olmaktadır.
Diabetik retinopati tip 1 ve tip 2 şeker hastalarının her ikisinde de görülmekle beraber tip 1 şeker hastaları göz tutulumu açısından daha fazla risk taşımaktadırlar. Bunun yanı sıra dibetik retinopati gelişiminde en önemli faktörler kan şekeri seviyesinin yüksekliği ve hastalığın süresidir. Diabetik retinopati gelişimi kan şekeri düzenli olan hastalarda bile hastalık süresi uzadıkça görülebilmektedir.
Diabetik retinopati gelişiminde erken safhalarda hastaların hiç şikayeti olmayabilir. Ancak özellikle erken safhada tedavi ile körlük önlenebilmektedir. Bu nedenle bütün diabet hastalarının 6 ayda bir mutlaka göz hekimi tarafından kontrolu gerekmektedir. Ergenlik çağı, gebelik, katarakt cerrahisi sonrası ve insülin tedavisi başlangıcında muayene aralıkları sıklaştırılmalıdır. Kan şekerinin düzenli olması ve tedavi ile azaltılması, kan yağları ve kolesterolünün düşük olması, yüksek tansiyonunun düzenlenmesi, sigaranın bırakılması diabetik retinopatinin gelişimini yavaşlatmakta ancak tamamen durdurmamaktadır. Diabetik retinopati gelişen hastalarda ayrıca katarakt, göz tansiyonu (glokom), görme siniri bozuklukları (diabetik papillopati) gelişimi olabilmektedir.
Diabetik retinopatinin evreleri nelerdir?
1. Başlangıç Diabetik Retinopati (Background Diabetik Retinopati)
Retina damarlarının tıkanması, damar duvar yapısının bozulması sonucunda damarlarda küçük genişlemeler (mikroanevrizma) gerçekleşir (Resim 3). Retina tabakasında kanamalar (hemoraji) ve damar duvarından sızan birikintiler (eksuda) eşlik eder. Bu evrede sarı nokta (makula) etkilenmemişse görme düzeyi azalmaz.
Resim 3. Başlangıç diabetik retinopatide izlenen kanama ve eksudalar
2. Diabetik Makulopati
Sarı nokta (makula) bölgesinde kanama (hemoraji), eksuda, sıvı birikimi sonucunda doku kalınlaşması (ödem) ve beslenme yetersizliği (iskemi) gelişmektedir. Şeker hastalarında makula bölgesi hasarı gerçekleştiğinde görme düzeyinde azalma ve görme kalitesinde bozulma meydana gelmektedir (Resim 4).

Resim 4. Makula (Sarı nokta) bölgesinde kanama ve eksuda varlığı.
3. İleri Diabetik Retinopati (Proliferatif Diabetik Retinopati)
Retina tabakasında beslenme yetersizliği (iskemi) sonucunda salgılanan birtakım kimyasal maddeler, retina tabakasında anormal yeni damar yumaklarının (neovaskülarizasyon) gelişimine neden olur (Resim 5). Bu anormal damar yumaklarından göz içi kanaması (vitreus hemroajisi), retina tabakasında çekintilere bağlı olarak retina tabakasının yerinden ayrılması (traksiyonel retina dekolmanı), göz tansiyonu gelişimi (neovasküler glokom) meydana gelebilir. Bu evrede körlük riski bulunmaktadır.

Resim 5. İleri diabetik retinopatide izlenen kanama ve yeni damar yumakları (neovaskülarizasyon)
Diabetik retinopatide kullanılan tetkikler nelerdir?
Diabetik retinopati hastalarında tanıda en önemli yöntem muayene olup, fundus fluorescein anjiografi (FFA), optik koherens tomografi (OCT) gibi bazı ek tetkikler sıkça kullanılmaktadır. Fundus fluorescein anjiografisinde, ön kol toplardamarından verilen fluorescein maddesi sayesinde retina tabakasının damar sistemi görüntülenir ve fotoğraflanır (Resim 6). Fundus fluorescein anjiografinin tedavi edici özelliği yoktur. Anjiografi sırasında bazı hastalarda bulantı hissi olabilir. Fluorescein maddesi cilt rengini 1-2 gün koyulaştırabilir. Fluorescein maddesi böbrek yoluyla atıldığı için birkaç gün idrar rengi değişebilir. Diabetik retinopatili olgularda tanı, takip ve tedaviye cevabı değerlerdirmek için fundus fluorescein anjiografi çok faydalıdır.

Resim 6. Fundus fluorescein anjiografisinde retina tabakası, retina damarları, makula bölgesi ve görme siniri hakkında detaylı bilgi edinilmektedir.
Optik koherens tomografide ise, retina tabakasının iki boyutlu olarak oldukça büyütülmüş kesitleri elde edilmekte ve yine anjiografi gibi sık olarak kullanılmaktadır. Optik koherens tomografi ile özellikle makula bölgesi değerlendirilmektedir (Resim 7a ve 7b).

Resim 7a. OCT ile sağlam makula görünümü

Resim 7b. OCT ile ödemli makula görünümü
Diabetik retinopati tedavisi nasıl yapılır?
Erken dönemde lazer tedavisi ile hastalarda büyük ölçüde körlük önlenebilmektedir. Diabetik retinopatili olgularda uygulanan argon lazer tedavisi artık tüm dünyada ve ülkemizde standart bir tedavi yöntemi olmuştur. Göze damlatılan uyuşturucu damla sonrasında göze takılan bir kontakt lens vasıtasıyla tedavi gerektiren bölgeler üzerinde lazer ışını ile yanıklar oluşturulur. Genellikle ağrısız bir işlem olup, bazı hastalarda bir miktar ağrı oluşabilir. Lazer tedavisinden sonra işleme bağlı olarak geçici görme bulanıklığı olabilir ancak kısa sürede görme seviyesi eski düzeyine geri döner. Lazer tedavisi ödem (sıvı birikimi sonucunda doku kalınlaşması) veya anormal yeni damar yumaklarının (neovaskülarizasyon) tedavisinde etkilidir. Lazer tedavisi bir ya da birden fazla seanslarda uygulanabilir. Diabetik makulopatili olgularda lazer tedavisi sadece makula bölgesine uygulanmakta olup bu işleme fokal lazer fotokoagülasyon adı verilmektedir (Resim 8). İleri evre diabetik retinopatili olgularda ise anormal damar yumaklarını da kapsayacak şekilde tüm retina tabakasına panretinal lazer fotokoagülasyon tedavisi yapılmaktadır (Resim 9). Lazer teavisi kadar önemli olan noktanın, kan şekeri seviyesinin düzenli olması gerektiği unutulmamalıdır.

Resim 8. Diabetik makulopatide makula bölgesine uygulanan fokal lazer tedavisi.

Resim 9. İleri evre diabetik retinopatide damar yumaklarına uygulanan panretinal lazer tedavisi.
Cerrahi tedavi nasıl yapılmaktadır?
İleri evre diabetik retinopatili olgularda göz içi kanaması veya retina dekolmanı varlığında ve bazen lazer tedavisine rağmen ilerleyen olgularda vitrektomi adı verilen cerrahi tedavi gerekmektedir. Vitrektomi ameliyatı sırasında göz küresine çok ince aletler ile girilir. Vitrektomi ameliyatı sayesinde göz içi kanamalarının temizlenmesi, ayrılmış retina tabakasının eski anatomik haline yerleştirilmesi amaçlanmaktadır (Resim 10). Ameliyat sırasında göz küresi sıvı, hava, silikon gibi tampon maddelerle doldurulabilinir. Bu maddelerden sadece silikon tekrardan geri alınabilinir. Ameliyat sırasında göz içine ilave lazer tedavisi de yapılmaktadır.

Resim 10. Vitrektomi ameliyatı sırasında göz küresine girilen aletler ile göz içi kanamanın temizlenmesi
Yaşa Bağlı Makula Dejeneransı & Tedavisi
Makula (sarı nokta) retina tabakasında (ağ tabaka) görme hücrelerinden en yoğun bölge olup, aynı zamanda keskin ve kaliteli görmeyi sağlayan retina bölgesidir. Makula bölgesindeki görme hücreleri ışıklı ortamda renkli görme ve keskin görmeden sorumludurlar. Günümüzde yaşa bağlı makula dejeneresansı ülkemizde ve dünyada 50 yaş üzerindeki kişilerde en sık körlük sebebi olmaktadır. Risk faktörleri arasında ileri yaş, aile hikayesi, ultraviole ışık, sigara, hipertansiyon yer almaktadır. Yine de yaşa bağlı makula dejeneresansı gelişiminde en önemli 2 risk faktörü ileri yaş ve genetik yatkınlıktır. Hastaların ilk başvuru şikayeti görme düzeyinde azalma, düzensiz görme, görmede kırılma şeklinde olmaktadır (Resim 1a ve 1b).

Resim 1a.

Resim 1b.
Resim 1a. Amsler testi denilen görme alan testinde sağlıklı makula ile çizgiler düzgün ve birbirine paralel oalrak görülmektedir Resim 1b. Makula dejeneresansı sonrasında makula bölgesi hasarı varlığında Amsler testindeki çizgilerde eğrilme, kırılma ya da kaybolma gelişmektedir.
Yaşa bağlı makula dejeneresansı genel olarak kuru ve yaş tip olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Olguların % 90'ında kuru tip gözlenirken, geri kalan % 10'u yaş tip makula dejeneresansı oluşturmaktadır. Kuru tip makula dejeneresansında retina tabakasında drusen adı verilen metabolik ürünlerin birikimi ile ilk lezyon oluşmaktadır (Resim 2). Kuru tip gelişen hastalarda görme düzeyi genellikle bir miktar azalabilmekte ancak belirgin kayıp ve körlük gelişmemektedir. Yaş tip makula dejeneresansında ilk olarak retina tabakası altında anormal bir damar yumağı oluşmaktadır. Takiben bu damar yumağı, retina tabakasının içine doğru ilerlemekte ve ağ tabakada ödem (doku kalınlaşması) ve kanama yapmaktadır (Resim 3). Kuru tip olgularının aksine belirgin görme kayıpları ve körlük özellikle yaş tip makula dejeneresansı olgularında gerçekleşmektedir.
Resim 2.

Resim 3.
Resim 2. Kuru tip makula dejeneresansında drusen görünümü
Resim 3. Yaş tip makula dejeneresansında makula bölgesinde kanamalar ve doku kalınlaşması izlenmekte.
Yaşa bağlı makula dejeneresansında muayeneyi takiben teşhisi doğrulamak, yapılacak tedavi şeklini belirlemek ve takipler için bazı tetkikler yapılmaktadır. Fundus fluorescein anjiografisi (FFA), indosiyanin yeşili anjiografisi (ICG) ve optik koherens tomografi (OCT) en sık kullanılan tetkikler olmaktadır (Resim 4). Fundus fluorescein anjiografide hastanın ön kol toplardamarından fluorescein madde verilirken, indosiyanin yeşili anjiografide damar içine indosiyanin yeşili enjekte edilmektedir. İki tetkik de verilen boyalar sonrasında retina tabakası damarlarının görüntülenip fotoğraflanması esasına dayanmaktadır. Fundus fluorescein anjiografi ve indosiyanin yeşili anjiografinin tedavi edici özelliği yoktur. Anjiografi sırasında bazı hastalarda bulantı hissi olabilir. Fluorescein veya indosiyanin maddesi cilt ve idrar rengini 1-2 gün koyulaştırabilir. Optik koherens tomografide ise retina ve özellikle makula tabakasının iki boyutlu olarak oldukça büyütülmüş kesitleri elde edilmektedir.

Resim 4. Yaşa bağlı makula dejeneresansında retina muayenesi ve fundus fluorescein anjiografisi.
Kuru tip makula dejeneresansı için henüz kesin bir tedavi mevcut olmayıp, hastalık saptanan kişilerde yaş tipe dönüşme riski olduğundan sık takip yapılmalıdır. Hastalar günlük olarak bir çeşit görme alan testi olan Amsler testini yapmalı (Resim 1); mevcut çizgilerde kırılma, eğrilme ya da kaybolma geliştiğinde acilen göz hekimine müracaat etmelidirler. Makula dejeneresansından korunmak için erken yaşlardan itibaren %100 ultraviole korumalı güneş gözlükleri takılmalı; karotenoid ve luteinden zengin yeşil yapraklı sebze tüketimine ağırlık verilmeli; hipertansiyon kontrol altına alınmalı ve sigara kullanılmamalıdır.
Yaş tip makula dejeneresansında amaç görme kaybını azaltmak ve mevcut görme keskinliği düzeyini korumaktır. Bazı olgularda argon lazer tedavisi yeterli olurken, günümüzde bir kısım olguda Fotodinamik Tedavi (PDT) ile uygulanan lazer tedavisi görme kaybının durdurulması sağlanmaktadır.Fotodinamik tedavi sırasında retina altında var olan anormal damar yumağı yokedilmekte ve bu esnada komşu sağlam retina dokusuna zarar verilmemektedir. Fotodinamik tedavide hastaya damar yolu ile verilen özel bir ilaç (Verteporfirin-Visudyne®) 10 dakika kadar sonra gözdeki hastalıklı dokuda toplanmaktadır. Takiben göz dışından uygulanan özel bir lazer ışını yardımıyla, ilaç 90 saniyede etkili hale gelerek dokudaki damar yumağını tahrip etmektedir. (Resim 5). Verteporfirin ilacı vücuttan 24 saatte ancak atıldığı için hastalar ilk 24-48 saatte gün ışığı ve halojen lambalar ile direkt temas etmemeli, uzun kollu giysiler giymeli ve koruyucu gözlük takmalıdırlar. Takiplerde hastalığın tekrarlaması durumunda tekrar fotodinamik tedavi yapılabilmektedir.
Resim 5. Fotodinamik tedavi (PDT) sırasında makula bölgesine lazer uygulaması.
Yaş tip makula dejeneresansına yol açan ve retina tabakası altında damar yumağı oluşumunu sağlayan VEGF (vascular endothelial growth factor) adlı kimyasal maddeye karşı direkt etkili olan anti-VEGF ajanlar ile uygulanan ilaç tedavisi güncel bir tedavi yaklaşımı olmaktadır. FDA tarafından onaylanmış bir ilaç olan Macugen® (Pegaptanib sodyum) belirli aralıklarla (1.5 ayda bir) göz içine enjekte edilerek (Resim 6), yaş tip makula dejeneresansında görme kaybını anlamlı derecede önleyebilmektedir. Lucentis® (Ranibizumab) aynı etkinlikte bir ilaç olup ayda bir göz içerisine enjekte edilmektedir. Ayrıca Avastin® (Bevacizumab) kolorektal kanser (kalın barsak kanseri) tedavisinde onaylanmış bir ilaç olmasına rağmen, gerek Amerika Birleşik Devletleri'nde gerek Avrupa ülkelerinde yaş tip makula dejeneresansı tedavisinde sık olarak kullanılmaktadır.

Resim 6. Göz içine enjekte edilen ilaç tedavisi
Retina Dekolamanı
Retina dekolmanı sağlam retina tabakasının (ağ tabakası) yapışık olduğu göz küresi iç yüzeyinden ayrılmasıdır (Resim 1). Dekole (ayrılmış) olan retina bölgesinde retina hücreleri işlev yapamayacağından görme işlevi gerçekleşmez. Dekole yani ayrılmış alanın genişliği büyüdükçe hastada görme kaybı artacaktır. Özellikle sarı nokta denilen keskin görmeyi sağlayan makula bölgesi ayrıldığında görme düzeyi oldukça azalmaktadır. Retina dekolmanı görülme oranı yaklaşık olarak 1/10.000 bildirilmektedir.

Resim 1. Retina yırtığı ve retina dekolmanı (retina tabakasının ayrılması)
Retina dekolmanı gelişmeden önce hastalar ışık çakmaları, sinek uçuşmaları ya da oval-yuvarlak şekiller tarif edebilirler (Resim 2). Makula bölgesi ayrıldıktan ya da geniş bir retina alanı dekole olduktan sonra ise hastalar görme kaybı ile başvurmaktadırlar. Bu nedenle özellikle ışık çakmaları ve sinek uçuşmaları şikayeti olan kişilere mutlaka detaylı retina muayenesi yapılmalı, retina tabakasında yırtık ya da dekolman varlığı aranmalıdır. Retina dekolmanı regmatojen (yırtıklı), traksiyonel (çekintili), eksudatif (sıvı birikimi) olarak 3 ana grupta incelenebilinir.

Resim 2. Vitreus tabakası içinde bozulmaya bağlı görülen uçuşma şikayeti.
Yırtıklı retina dekolmanı, en sık rastlanılan dekolman şeklidir. Vitreus tabakasının bozulması ya da doğumsal retina tabakası incelmeleri nedeniyle retina yırtığı gelişmektedir. Oluşan retina yırtığından retina altına sıvı birikimi olmakta ve retina tabakası ayrılarak, retina dekolmanı meydana gelmektedir. Normalde saydam bir jöle kıvamında olan vitreus tabakası göz küresinin içini doldurmakta ve retina tabakasına yapışık bulunmaktadır (Resim 3).

Resim 3. Vitreus tabakasının retina ile anatomik komşuluğu.
Vitreus tabakasının bozulmasının esas işaretleri ışık çakmaları ve sinek uçuşmalarıdır. İleri yaş, yüksek myopi varlığı, göze alınan darbeler sonrasında vitreus tabakasında bozulmalar meydana gelebilir. Yapısı bozulan vitreus tabakası kendi içinde büzüşerek göz küresinin ortasına doğru toplanmakta ve bu esnada yapışık olduğu retina tabakasını gerdirerek retina tabakasını parçalayarak yırtmaktadır. Oluşan retina yırtığından retina altına sıvı birikimi olmakta ve retina tabakası ayrılarak retina dekolmanı gelişmektedir.
Retina yırtığı oluşumunda vitreus tabakası bozulmasının yanı sıra doğumsal retina incelmeleri önemli yer tutmaktadır. Toplumda retina incelmesi (dejeneresansı) yaklaşık %8 oranında görülmekte ve bu kişilerde ömür boyu yaklaşık %1-2 oranında retina dekolmanı gelişmektedir.
Çekintili retina dekolmanında retina tabakası üzerinde oluşan kalın ve gergin bantlar nedeniyle retina tabakası ayrılmaktadır. En sık olarak ileri evre diabetik retinopatisi olan şeker hastalarında görülür. Kalın bantların yerinden ayırdığı retina tabakasında şiddetli çekintiye bağlı olarak ilave retina yırtıkları gelişebilir. Çekintili retina dekolmanı ayrıca prematür retinopatili bebeklerde, delici göz yaralanmalarında, geçirilmiş retina dekolman cerrahisi sonrasında (proliferatif vitreoretinopati) görülmektedir.
Sıvı birikimine bağlı gelişen retina dekolmanlarında ise enflamasyon, damarsal hastalık, tümöral durumlar, gebelik, yüksek hipertansiyon nedenler arasında sayılabilinir.
Retina dekolman tedavisi nasıl yapılır?
Yırtıklı retina dekolmanı varlığında tedavi cerrahidir. Uygulanan cerrahi tedavi dekolmanın durumuna göre göz içi ve göz dışı olarak ikiye ayrılmaktadır. Göz dışı cerrahide göz küresi dıştan bir kemer gibi, kalıcı silikon bant ile sıkılır (Resim 4). Takiben krio (dondurma) ya da lazer tedavisi yapılır. Aynı seansta gerekirse göz içerisine hava, gaz gibi tampon maddeler enjekte edilir.
Resim 4. Göz küresine dıştan takılan silikon bant uygulaması.
Bazı retina dekolmanlarında pnömatik retinopeksi cerrahisi çok faydalı olmaktadır. Pnömatik retinopeksi cerrahisinde göz içerisine gaz enjekte edilip, yırtık bölgesine uyan yere göz dışarısından lazer ya da krio (dondurma) işlemi uygulanmaktadır (Resim 5). Göz içerisine verilen gaz kendiliğinden genleşmekte ve retina yırtık bölgesi üzerinde baskı uygulayarak (tampon etkisi) yırtığın kapalı durmasını sağlamaktadır. Gaz kendiliğinden birkaç haftada emilmektedir. Pnömatik retinopeksi özellikle üst yarıda retina yırtığı beraberinde sınırlı, küçük retina dekolmanı olan hastalarda tercih edilmektedir.

Resim 5. Pnömotik retinopekside göz içerisine gaz enjekte edilmesi.
Göz içi cerrahide vitrektomi ameliyatı gerçekleştirilir. Göz küresine milimetreden küçük cerahi aletlerle girilerek bozulmuş olan vitreus tabakası temizlenir, retina yırtık bölgesine lazer işlemi yapılıp göz içine duruma göre hava, gaz ya da silikon gibi tampon maddeler konulur (Resim 6). Bu tampon maddelerden sadece silikon daha sonradan ikinci bir cerrahi işlemle çıkarılabilinir. Verilen hava veya gaz birkaç hafta içerisinde göz içerisinde kendiliğinden emilir.

Resim 6. Vitrektomi cerrahisi ile bozulmuş olan vitreus tabakasının temizlenmesi
Çekintili retina dekolmanlarında tedavi cerrahidir. Benzer şekilde vitrektomi cerrahisi yapılır (Resim 7). Göz içi kanamalar ve çekintiye neden olan bantlar temizlenir (membranektomi) (Resim 8). Lazer tedavisi ile birlikte göz içerisine hava, gaz ya da silikon enjekte edilir.
Resim 7. Vitrektomi ameliyatı sırasında göz içi kanamanın temizlenmesi.

Resim 8. Vitrektomi ameliyatı ile çekinti yaratan bantların temizlenmesi
Sıvı birikimi olan retina dekolmanlarında altta yatan nedene yönelik olarak kortikosteroid tedavisi, radyoterapi, lazer ya da krio tedavisi yapılır.
Yırtıklı retina dekolmanından sonra cerrahi başarı %90-95'lerde olup, ameliyat sonrası görsel başarı biraz daha değişken olabilmektedir. Başarılı bir ameliyat sonrasında görme düzeyini etkileyen çeşitli faktörler mevcuttur. Bunlardan en önemlisi cerrahi öncesinde makula bölgesinin ayrılıp ayrılmadığı ve retina dekolman bölgesinin genişliğidir. Makula bölgesinin ayrılmadığı ve dekolman bölgesinin sınırlı olduğu olgular, cerrahi sonrasında görsel başarının en yüksek olduğu grubu oluşturmaktadır. Bu faktörlerin yanı sıra hastanın yaşı, dekolmanın süresi, önceden delici göz yaralanması ya da göz cerrahisi geçirip geçirmediği fonksiyonel yani görsel başarıyı etkilemektedir. Çekintili retina dekolmanlarında görsel başarı oranları daha düşük olup, şeker hastalığının önceden verdiği harabiyet sonuç üzerinde etkili olmaktadır. Sıvı birikimine bağlı gelişen retina dekolmanlarında ise başarı allta yatan hastalığa, erken tanı ve uygulanan tedaviye göre değişmektedir.
Retina dekolmanı için koruyucu tedavi var mıdır?
Özellikle sinek uçuşması ve ışık çakması ile belirti verebilen retina yırtığı mevcudiyetinde ve bazı doğumsal retina incelme alanlarına günümüzde standart olarak lazer tedavisi uygulanmaktadır. Retina yırtığı varlığında uygulanan lazer tedavisi ile yırtık sınırları lazer ile çevrelenmekte ve yırtığın ilerleyerek retina dekolmanına dönüşmesi önlenmektedir. Böylece takiben gerekecek olan cerrahi müdahale de önlenecekdir. Lazer tedavisinin bu açılardan etkinliği ve koruyuculuğu çok tatminkardır. Ayrıca doğumsal retina incelmelerine yapılan lazer tedavisi ile ileride oluşabilecek retina yırtıklarının tehlikeli boyuta gelmesi çok önceden engellenmiş olacaktır.